Cuma, Mart 14, 2014

au revoir

Naber?

Çok uzun zamandır görüşemiyoruz, farkındayım. Ama öyle hızlı değişiyor ki her şey yakalayamıyorum ipin ucunu. Yaptıklarımı daha idrak bile edemeden bambaşka yerlerde bambaşka şeyler yaparken buluyorum kendimi. 

Son postumu 29 Aralık'ta yazmışım. Neredeyse 3 ay olacak. Hala burada olduğunuzu bilmek güzel. Ben olsam kendimi çoktan terk etmiştim mesela. Çünkü vefa benim için sadece İstanbul'da bir semt adı. Öhöm.  

Kısaca dünden bugüne neler oldu dersek; 
3 Ocak'ta Türkiye'ye döndüm. Öyle yılbaşı gecelerine pek anlam yükleyen, eğlenmek zorundaymış gibi hisseden tiplerden hiç olamadım ama hayatımın en eğlenceli yılbaşı gecesini geçirdim. Şüphesiz ki bu yaptığım cezasız kalmamalıydı. O kadar eğlendikten sonra mütemadiyen gergin olduğum ve sonunda sinir krizi geçirdiğim 2 koca gün beni karşıladı. Evi boşaltmak, depozitoyu almak tam bir işkenceye dönüştü. Ev sahibimiz olacak sürtük saçma sapan nedenlerden ötürü depozitodan 100 euro kesti. Kadının tek kelime İngilizce bilmemesine karşılık olarak bizim de tek kelime Fransızca bilmememiz olayları daha da komplike bi hale soktu. Sadece fazladan tek bir gece evde kalmamıza müsaade etmediği için 2 Ocak gecesi hostelde süründük. Akabinde devasa bavullarla Rennes'den Paris'e, Paris'ten İstanbul'a, İstanbul'dan Bursa'ya yolculuk başladı. Bursa'da odama girdiğimde "lan acaba gerçekten gelebildim mi?" diye bi sordum kendime. Ki gelebilmiştim ^^ Ve bu çok güzel bi duyguydu. 

İlk 1 hafta üzerimde bir mallıkla dolaştım etrafta. Bir yandan güzeldi dönmek bir yandan kötü. Güzeldi çünkü sevdiğim herkese kavuşmuştum. Kötüydü çünkü oraya alışmıştım. Neyse, Fransa defteri şimdilik bu şekilde kapanmış oldu. Bir gün tekrar bu defteri açacağımı biliyorum ama. 

Tüm bunların akabinde uzay boşluğuna düştüm. Pek çok yapılması gereken şey beni bekliyordu aslında. Yazmam gereken bir yüksek lisans tezi, okumam gereken bir sürü kitap, izlemem gereken bir sürü film ve bulmam gereken bir iş vardı. Yaklaşık bir ay kadar bir yandan bunları düşünürken bir yandan da  panpalarımla türlü aktivelerde bulunduk. Daha doğrusu her akşam aynı kafeye gidip oturduk. Trival Pursuit oynadık. Hala da bunu yapıyoruz gerçi ama bu güzel. Seviyorum.

İstanbul'a gittim arada. Özlemişim. Gerçekten. Daha da gitmek zorundayım ama zorunluluk hissi İstanbul fikrini bile güzel gösteremiyor. Bu da böyle bilinsin. 

Günler böyle geçerken 18 Şubat'ta hiç düşünmediğim bi yerde işe başladım. Şimdilik iyi de gidiyor. Halimden memnunum.

Tüm bunlardan başka çok şeyler oldu ama onlar hakkında da başka zaman hasbihal ederiz artık. 

Fes başıma, başım duvara. 
Hoşça kalın.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

naber?