Pazar, Aralık 29, 2013

awe-some

Saat 05:28.

Yine uyuyamadım. Her koşulda deliksiz uyuyabilen biriyken uyku problemi çekmeye başlamam bence yaşlandığımın göstergesi. Bunu ne zaman düşünsem ellerime gidiyor gözlerim. Derin derin inceliyorum. "Buruşmaya mı başlıyorum yoksa? O kadar yaşlandım mı?" endişesine kapılmamla "Ne alakası var canım? Sadece pek iyi değilim. O yüzden bu uyuyamamalarım. Yoksa ohooo" fikrine bürünmem totalde 3 dakika sürüyor. 

Buraya geleli 4 ay olacak neredeyse. Şehre geldiğim ilk gün nasıl geçecek onca zaman diye düşünmüştüm. Şimdi ise dönüş biletimin nefesini ensemde hissediyorum. Onca zaman geçti işte. Hatta keşke bu kadar hızlı geçmeseydi işte.  İnsanlık için küçük, benim içinse oldukça büyük bir sivil hareket olarak geçtiğimiz yaz gerçekten çoğu şeye yeniden başladım. Şimdi o günleri düşünüp zaman zaman pişman olsam da genel olarak huzursuz değilim. Hatta fena bile sayılmam. Ne kazanıp ne kaybettiğimi düşünmediğim ya da "Neden?" demediğim sürece mutlu bile olabilirim. 

Türkiye'de beni bekleyen şeyleri gerçekten çok merak ediyorum. Umarım uykularımı daha da kaçıracak hadiseler vuku bulmaz. Ya da ben daha fazla umursamaz olabilirim. 

Biraz daha uyumayı deneyeyim.




Pazar, Aralık 08, 2013

Korku

Doğru mu yapıyorum? Yoksa yanlış mı? Doğru ve yanlış ayrımını yapamıyorum bazen. Ya da çoğu zaman diyelim. Sanırım o yüzden bugün bu haldeyim ya. Ben ne yaptığımı anlayamazken insanların doğru ya da yanlış yaptıklarını ya da yapacaklarını nasıl anlayabilirim ki? 

Güven garip bi'şey. Güven duymak ve güven vermek de öyle. Bir kere küçük de olsa bir aksilik çıkınca bu hususta sanki daha sonra yazılan her şey yanlış yazılacakmış gibi hissediyor insan. "Acaba bu sefer de aynısı mı olacak?" sorusu aklın duvarlarına çarpıyor. Daha önce umursamadığın ayrıntılara daha temkinli yaklaşmaya başlıyorsun. Daha doğrusu her şey aklına "Acaba?" sorusunu getiriyor. Acı çekmekten korkuyorsun çünkü ya da acı vermekten. Aynı zamanda kandırılmaktan ve pişman olmaktan. En çok da yanlış yapmaktan. 

Biliyorum, güven duymadan ilerleyemez insan. Biliyorum ama yine de duraksıyorum. Korkuyorum çünkü. Çok hem de. 


birazdan kudurur deniz, birazdan dalgaların sırtından
üst üste fışkıran rüzgarlar bir intikam gibi saldırınca üstüne.
yüzüne şarkılar çarpar, yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın
sen artık, sen artık buralarda duramazsın.
"artık sazın bağrı mı olur? kimsenin bilmediği bir ağrı mı?
gider kendine gömülürsün 
yoksa bu şehir bu sokaklar seni alır kullanır, seni alır kullanır
santim santim çürürsün."
bazen bir uçurum kalır bazen de martıların ardından velvele koparan bir leş kalır
bir intihar gibi puşt olunca sevdalar.
sırtını duvara yaslar, sırtını ağaca yaslar susarsın
sen artık hiçbir sözü, hiçbir sözü kaldıramazsın.
"şimdi bir yeni sevda mı olur? kimsenin kapını çalmadığı bir inziva mı?
tutar sıfırdan başlarsın
yoksa bu ilişkiler bu zaaflar seni yiyip bitirir, seni yiyip bitirir
dirhem dirhem azalırsın."

Pazartesi, Aralık 02, 2013

Milano'nun Dandikliği Como'nun Güzelliği Üzerine Bir Ağıt

Gelelim Milano'ya ...

Azizim bu kadar sıkıcı bir şehir olamaz. Milano benim için tam bir hayal kırıklığı. Öyle ki 2 günümüzü ayırdığımız şehirde yarım günlük bir gezintinin ardından "yarın başka yere gidelim gözünüzü seveyim" diye yakınmalarıma başladım. Milano, Duomo meydanından ibaret bir şehir. Bu meydanda bulunan Duomo di Milano katedrali ve Galleria Emanuele Vittorio II'yi gezdiğiniz zaman olay bitiyor. Tamam modanın kalbi, tamam dünyaca ünlü markaların evi. Ama bunlar size bi'şey ifade etmiyorsa ki bana etmiyor, Milano yarım günde gezilebilecek bir şehir. Pis bir yağmur altında 2 saat izbe hostelimizi aradıktan sonra kalan yarım günümüzde de bu meydanı gezdik. Bitti gitti. Tabi belirtmeden geçmemek gerekir ki Duomo di Milano gerçekten muazzam bi katedral. Hem iç hem dış mimarisi ile etkiliyor. Görülmesi gerek. 


Milano için bu kadar yeter dedikten sonra yakınlarda başka bir yerlere günübirlik kaçmanın planlarını yapmaya koyulduk. Como gölü ve Verona en kolay kaçılabilecek yerler. Biz şansımızı Como'dan yana kullandık. Şehir merkezindeki Milano Centrale istasyonundaki tren gişelerinden alacağınız 10 Euroluk bir biletle aktarıla aktarıla 1 saatte Como'ya gitmek mümkün. 

Como gerçekten çok güzel bir belde. Milano'nun o kasvetli havasından sonra insanın içini açan cinsten. Göle ulaşmak için en uygun tren istasyonu Lago di Como. İstasyonda inip 10 dakikalık bir yürüyüşün ardından muhteşem bir göl manzarası karşılıyor gelenleri. Sakin sular, ısıtmayan ama üşütmeyen de bir güneş ... Hasılı güzel bir gün geçirmek için Como'da her şey mümkün. Göl kenarında yapılan bir yürüyüşten sonra beldenin sokaklarında gezmek anlatılamaz bir haz veriyor insana. Sokak müzisyenleri ile eğleniyorsunuz. Yürürken yorulmuyorsunuz aksine dinleniyorsunuz sanki. 


Son günümüzü de Como'da geçirdikten sonra Milano'ya döndük. Bu arada şehir merkezi ve havaalanı arası shuttle mevcut. Roma'daki gibi 5-6 Euro dolaylarında bir ücret ödüyorsunuz shuttle için. Milano'da son gecemizi ise Bergamo havaalanında geçirdik. Havaalanında sabahlama fikri beni fazlaca korkutuyordu lakin beklediğimden iyi geçti diyebilirim. En azından sıcak bir mekan. Öyle diyelim. Eğer benim gibi uykunuz olduğunda her yerde uyuyabilen bi tipseniz çok fena sayılmaz şartlar. Havaalanına varır varmaz 3 koltuk kapıp hemen yatar pozisyona geçmeniz faydalı olacaktır. Aksi takdirde oturarak uyuklamaya mecbur kalabilirsiniz. Son olarak eğer sizin de havaalanında sabahlamak gibi bir planınız varsa öncesinde http://www.sleepinginairports.net adresini incelemenizi öneririm. Zira her havaalnının kendine göre bir raconu varmış Ben de incelerken öğrenmiştim. Öhöm. Neyse. 

Bir sonraki gezi postunda görüşmek üzere. Havalar nasıl olursa olsun sizin havanız hoş olsun. Cıvık müdürüm afedersin.

Pazar, Aralık 01, 2013

Bir günde Roma'da ne yapılır?

Naber?

Geçen postumda bahsettiğim 13 günlük gezim çok tatlı geçti. Mutluyum! Hatta ki neden daha önce gitmediğim konusunda pişman bile oldum. Aslında sadece bu kadar yazacaktım gezi konusunda. Çünkü vakti zamanında erasmusçularla o kadar dalga geçtim ki şimdi korkumdan feysbukta fotoğraf bile paylaşamıyorum azizim. Hofs. Ben böyle düşünürken ünlü bloggerlardan Cem "gittiğin yerlerden bahset biraz blogda" deyince "eh peki madem" moduna girdim. Hem belki gitmeye niyeti olanlar için biraz bilgi verici olabilir.

Biz Roma-Milan-Paris-Barcelona rotasını izledik. Tabii Ryanair'ın tüm uçuşları Paris'ten olduğundan ve ben Paris'e trenle 2,5 saat mesafede başka bir şehirde yaşadığımdan mütevellit rotanın başında ve sonunda yine Paris oldu.

Hepinizin bildiği gibi Ryanair Avrupa uçuşlarında büyük bir nimet. Bir ay önceden biletinizi aldığınız takdirde genelde 15 euro civarlarında bir bedel ödüyorsunuz. Biz de planı oldukça önceden yaptığımızdan ortalama 15 eurodan aldık biletlerimizi. Hoş oldu. Lakin şöyle bir gerizekalılık var ki Ryanair uçuşları, Paris'te Beauvais havaalanından oluyor ve Paris merkezden havaalanına giden shuttle için 16 euro ödüyorsunuz. Haliyle can sıkıyor. 

İlk durak Roma! Roma çok hoş bir Akdeniz şehri. İtalyanlar dışında pek çok Pakistanlı ve Hindistanlı göçmen barındırıyor içinde. Ryanair Roma'da Ciampino havalimanını kullanıyor. Haliyle bizde oraya iniş yaptık. Havalimanı şehirden çok uzak bir mesafede değil. Havalimanından şehir merkezine yani Termini istasyonuna giden otobüsler mevcut. Yaklaşık 5 euro gibi bir mebla ile 45 dakikada şehir merkezine ulaşıyorsunuz. İstasyondan alacağınız bir harita her şeyi kolaylaştıracaktır. Bizim kalacağımız hostel Termini'ye oldukça yakın olmasına rağmen bulmakta biraz zorlandık. Zira cadde isimleri her yerde yazmıyor. O nedenle bizim gibi bodoslama gitmek yerine yola çıkmadan önce harita üzerinde çalışmak işinizi kolaylaştıracaktır. 

Akşam 6 dolaylarında ancak şehir merkezine varabildik. Hosteli bulma, yerleşme gibi mevzular yüzünden de 1 saatimizi harcadıktan sonra bi'şeyler yemek için dışarı çıktığımızda aslında Roma'yı hiç sevmedim. Bir yandan çöp kutularının aralarında dolaşan kedi görünümlü fareler diğer yandan siz kendi kendinize yolunuzda yürürken rahatsız eden göçmenler. O akşam"Roma'ya mı geldim Tarlabaşı'na mı?" diye kendimi sorguladığımı hatırlıyorum. Tabi sonradan öğrendiğimize göre bu bizim kaldığımız hostelin muhitiyle alakalı bir durummuş. İlk gece pizza ile açılışı yaptık. Lakin pek başarılı bulmadığımı da söylemek isterim. 


Roma için sadece 1 günümüz olduğundan aslında biraz umutsuzdum. Zira böyle durumlarda insan nereye gideceğini şaşırıyor ve aptal aptal oraya buraya bakınırken gün bitiyor. Ancak daha önce İtalya'da yaşamış çok yakın bir arkadaşımın çizdiği rota sayesinde beklediğimden çok daha fazla yeri gezebildik. Üstelik yürüyerek, sallana sallana. 

Roma oldukça iyi bir metro hattına sahip. Ancak turistseniz metroyu kullanırken biraz dikkatli olmakta fayda var. Zira hırsızlık oldukça sık rastlanan bi durummuş. Bizim başımıza bi'şey gelmedi ancak bahsettiğim arkadaşım pek çok kez cüzdan aşırmalara tanık olduğunu söyledi. O nedenle biz dikkatliydik. Siz de olsanız fena olmaz hani. 

İşe Colosseo'dan başladık. Dünyanın yeni yedi harikasından biri. EU vatandaşı değilseniz veya tarih bölümünde öğrenci değilseniz 12 euro karşılığı içine girebiliyorsunuz. Zaten hakkındaki her bilgiyi internetten okuyabilirsiniz. Ben şimdi kasmayayım. öhöm. 

Colosseo'dan yaklaşık 5 dk yürüyerek Piazza Venezia'ya ulaşıyorsunuz. Piazza Venezia oldukça güzel bir meydan. Beyaz mermerden yapılmış II Vittoriano anıtı muazzam bir yapı. Anıtın içindeki müzeye girme teşebbüsünde bulunmadığımızdan fiyat konusunda bir bilgim yok ne yazık ki. 


Piazza Venezia'dan sonra oldukça büyük bir cadde olan Via del Corsa'dan ilerlediğinizde Fontana di Trevi'ye ulaşıyorsunuz. Burda can sıkıcı olan şey ise sadece küçücük bir tabela var cadde üzerinde Trevi yolunu gösteren. Haliyle gözden kaçırmak oldukça büyük bir ihtimal, dikkatli ilerlemekte fayda var. 

Fontana di Trevi turistlerin akın ettiği bi yer. Öyle ki tadını çıkarmayı geçtim insan yoğunluğundan doğru düzgün fotoğraf çekmeniz bile mümkün değil. Herkes "para atarken çek panpa" pozunu yakalamaya çalışıyor. 

Fontana di Trevi'nin arka yollarından Piazza di Spagna'ya ulaşıyorsunuz. Burası da turistlerin popüler mekanlarından olsa gerek ki merdivenlerde oturacak yer bulmak bile zor. 

İspanyol merdivenlerine oldukça yakın bir konumda Hard Rock kafe mevcut. Öğle yemeyi için orada konaklamaya karar verdik ancak sonra ani bir kararla yakınlarındaki başka bir restaurantta soluğu aldık. İtalya'dan pizzadan sonra ne gelir? Makarna. Güzel bir makarnadan sonra tiramisu. Allahım! O anlar tam olarak rüyada gibiydim. (Sanırım böyle gezilerin en güzel kısmı yemek yemek)

Öğle yemeği molasından sonraki rotamız Piazza del Popolo oldu. Burası da oldukça güzel bir meydan. Havada duran insanlar, vahe kılıçarslan vari heykel adamlar, sokak sanatçıları... Belirtmeden geçmemek gerekir ki Roma'da her yerde Pakistanlı olduklarını düşündüğüm işportacılar mevcut ve hiç rahat vermiyorlar. Önce hediye hediye diyerek elinize bi'şeyler tutuşturmaya çalışıyorlar ardından para istiyorlar. Aman dikkat! 


Popolo'dan sonra Vatikan'a doğru yürüdük. Aslında Popolo'dan metroya binip Vatikan'a ulaşmak da mümkün zira biz yürüyerek gitmeyi istedik. "Zaten sayılı saatimiz var yeraltına inmeyelim, biraz sokakların keyfini çıkaralım" dedik. Vatikan'a ulaştığımızda akşam 6 civarındaydı. Haliyle müzeleri gezemedik. Lakin şapelin içine girmek bile hoş bir duygu. 

Yaşlı vücudumuzun enerjisi tükendiği için biz es geçmek zorunda kaldık lakin siz Vatikan'dan sonra dilerseniz Piazza Navono'ya gidebilirsiniz. Zira akşamları vakit geçirmek için oldukça hoş bir yermiş. 

Günü güzel bir Roma dondurması ile bitirelim dedik ama onda çok şahane bir kazık yedik. Neyse.

İşte Roma'da bir gün böyle geçebilir. 

Not: Bu post çok sıkıcı oldu gibi ya !