Pazartesi, Kasım 16, 2015

Bazı eşyalarımı çok seviyorum. Hiç eskimesinler, kaybolmasınlar ve sonsuza dek yanımda kalsınlar istiyorum. Bu konuda söyleyeceklerim bu kadar.

Gud nayt.

Cuma, Ekim 30, 2015

Küp.

Hello,

Zamanın haddinden fazla hızlı geçtiğine dair inancım şu blog sayfasını her açtığımda daha çok çarpıyor yüzüme. Yaz henüz gelememişken yazdığım birkaç satırın üzerinden öylesine günler geçmiş ki kış geliyor, ört hocam yorgaaan yorgaan üstüne postlarının zamanı gelmiş. 

Artık bir önceki gönderiden bu yana değişen ve gelişen şeyleri yazacak yaşı geçtim malum. O yüzden olduğum yerden, tam ortasından bahsetmeliyim artık.

Biliyor musun ördek, ben bazen yani vakit bulabildiğim, tek başıma kalabildiğim zamanlar malum sorgulamalara başlıyorum. Neredeyim? Ne yapıyorum? Nerede olmak istiyorum? Ne yapmak istiyorum? İstediğim yere veya şeye ulaşabilmek için neler yapmalıyım? Gözlerimi kapatıyorum sorulara geçmeden önce. Sonra da her şeyin yerini bulmaya çalışıyorum. Mesela tüm bu soruların cevapları birer nesne. Hepsinin farklı bir geometrik şekli ve rengi var. Sonra bu nesneleri yaptığım matematiksel ve analitik yorumlara göre uzaydaki boşluklara yerleştiriyorum. Tüm bu kapalı sistemin ortasına da kendimi koyuyorum. Ve labirenti çözmeye çalışıyorum. Kurguladığım bu şey her ne kadar çok salakça olsa da bunu yapınca sanki daha kolay çözüm buluyorum pek çok şeye. 

Son 10 dakikadır falan MFÖ'den Tam Ortasındayım'ı dinliyorum. O yüzden bu saçma ritüelimi bi kenara not düşmek istedim sanırım. Hani olur da bir gün unutursam her şeyi, belki bu not sayesinde sarı prizma ve mor altıgenin arasından daha kolay geçerim. Hem o zaman belki yeşil küp ile turuncu koni de daha çok yaklaşmış olur birbirine.  

Hoşça kalın. 

Çarşamba, Haziran 24, 2015

Yaz

Meraba,

Size bir sır vereyim mi? Bir blogum olduğunu ilk kez unuttum. Neyse ki hatırlamam çok uzun sürmedi.

Havalar tam olarak istediğim kıvama gelmemiş olsa da kışın hamlığını üzerimden atmaya başladım. İşe alışma sürecinin yanına bir de Ç.'nin Bursa'ya taşınması eklenince haliyle programlar sıklaştı. Şu sıralar ikimiz de hem yeni işlerimize tam anlamıyla adapte olmaya çalışıyoruz hem de kışın acısını çıkarıyoruz.

Yeni işimden oldukça memnunum bu arada. Ofis oldukça renkli. Umarım değişmez.

Hadi bays.

Pazar, Mayıs 17, 2015

Selam,

Son postumun üzerinden yine 3 ay geçmiş ama olsun. 3 ay dediğin nedir ki yani? 

Şimdi şu geçtiğimiz 3 ayı özetleyerek işe başlayalım. 

En güzel haber Ç. geldi. Uzun ve yorucu bir kışın ardından onunla beraber bahar da geldi. Haliyle biz de güzel bir bahar tatili yaptık birlikte. 1 haftalık yıllık iznimin 4 gününü Assos'da, kalan 3 gününü de İstanbul'da geçirdik. Assos'da dinlendik, eğlendik, yürüdük, gezdik, gördük.İstanbul'da ise arkadaşlarımızla vakit geçirdik. Çok da iyi geldi hani. Yıllık iznimin bitişine denk gelen iş teklifi de tatilin balı kaymağı oldu. Uzun zamandır zaten aklımda olan iş değiştirme fikri ve teklifin cazipliği sebebiyle işi kabul ettim. İzinden sonraki ilk Salı günü iş yerine bildirimde bulundum, bir sonraki Pazartesi ise çıkışımı aldım. Birkaç gün daha tatil yapıp yine İstanbul'a gittim. O da hoş bu ayrıntı oldu. Geçtiğimiz Pazartesi de yeni işime başladım. 

Yeni işimdeki ilk haftam takdir edersiniz ki gözlemle geçti. İşi ve insanları tanımaya çalıştım. Bu kez durum daha ciddi, iş daha teknik ve ortam çok daha acımasız. Bunun literatürdeki tanımı profesyonellik olabilir. İstediğim de böyle bi'şeydi aslında. O yüzden endişeli değilim. Umarım hevesim hep aynı kalır. Cemil Meriç 'in iddiasının aksine ben "tecrübe"yi bayağılığa alışmadan, bayağılaşmadan kazanmak istiyorum. Umarım başarabilirim. Umutluyum. 

Yaz geldi. 
Umutlar için güzel zamanlar. 




Çarşamba, Şubat 18, 2015

ÖzgeCan

Ülkenin problemi.

Testesteron.

Kimi erkeklerde beyin fonksiyonları testesteronu kontrol edebilecek kadar gelişmemiştir. Bu gibi erkeklerde sinir iletileri testislerce değerlendirilip motor organlara dağılır ve organizma testis ne derse onu yapar. Her şeye rağmen testestoronunu dizginlemeye çalışan bu gibi testis beyinli mahlukat, çözüme karşı cinsi dizginleyerek ulaşmaya çalışır. Mini etek giymesinler der, pantolon giymesinler der, okula, üniversiteye gitmesinler, üretime ve iş gücüne katılmasınlar,sanata spora bulaşmasınlar, evde otursun çocuğunu büyütsün der. Sonra o kadından 4 tane çocuk yapar. E tabii 4 tane doğum yapmış kadında, o kadar çocuğu emzireceğim, büyüteceğim derken bir süre sonra morfoloji dağılır. İşte tam bu anda testesteron erkeğe vesveseyi verir. "Hadi" der. "Macera". İşte kızların üniversiteye gitmesine karşı çıkan bu testis kafalılar üniversiteli kızlara saldırır. Adalet önünde caydırıcı ceza almayan, kastre edilmeyen veya itlafına hüküm olunmayan bu gibi testis beyinliler tekrar halk arasına karışır. Döngü bu şekilde devam eder.


ÇÖZÜM: Testesteron hormonunu kontrol edemeyip her türlü sapıklığı yapan kişileri hapse atıp, 20-25 yıl bizim vergilerimizle beslemek anlamsızdır. Bu kişilerin testisleri autotransplantasyon yöntemiyle her iki kulak memesine implante edildikten sonra kısır teke gibi ortalıkta dolaşması ekolojik denge açısından idealdir.


Sinirliyim. 

Fazlasıyla. 

Biliyorum ne olsa gelmeyecek Özgecan geri. O cani sapıklar geberene kadar cezaevinde kalsa da ve hatta geberseler de Özgecan gelmeyecek. Mantıklı herhangi bir çözüm üretemeyecek kadar üzgün ve sinirliyim. Dayanamıyorum.

#ÖzgeCanArslan

Perşembe, Şubat 05, 2015

R U ?

Naber?

Şimdi şöyle oluyor ki bazı şarkılara bağıra bağıra eşlik etmekten kendimi alamıyorum. Bana eşlik etmek isteyen varsa diye hani ...

Cool story bro !

Pazartesi, Ocak 26, 2015

Fil

Merhaba

Bugün çok Pazartesi. Ve ben Pazartesi günlerini hiç sevmem. Pazartesi demek, düzene boyun eğmek, yuları boynuna takıp sistemin küçük bir parçası haline gelmek, hatta o sistem içinde eriyip gitmek ve keza tekdüzeleşmek demek. Sadece tatil günleri ortaya çıkarabildiğin benliğini terkedip ciddileşmek ve bir o kadar samimiyetsizleşmek demek. 

Gerçi düşünüldüğünde bu iğrenç durum sadece çalışma günlerine değil tüm hayatımıza nüfus etmiş halde. Sadece bu durum çalışma günlerinde insanın kafasına daha çok dank ediyor. DANK ! Doğala olan uzaklığımız her geçen gün artıyor. Engel olamıyoruz. 

Haftanın 5 günü -ki bazen 6 veya 7 günü de olabiliyor- günde 10 saat bir masa başında oturmak, aynı insanların yüzlerini görüp, aynı makinelerin seslerini işitmek ne kadar doğal mesela? Ofislerde soluduğumuz klima havası mı doğal? Tatil günleri tamamen şartlar tarafından belirlenmiş ortamlarda sosyalleşmeye çalışmak mı doğal? Ya da yılın 362 günü fabrikalarda şişirilmiş tavuklara erişimimiz mi doğal? 5 yaşından 25 hatta 30 yaşına kadar bir okuldan diğerine koşturmak mı doğal?

Bahar depresyonu dışında, doğanın ritmine uygun olarak yaptığımız tek bir şey var mıdır ki şu hayatta?    

Hadi bays.


Cuma, Ocak 02, 2015

Working with you is killing me !

30 yaşını aşmış evli barklı çoluklu çocuklu insanların hala birilerine küsüyor olabilmesini aklım hayalim almıyor. Üstelik iş yüzünden. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar sevilmediğimi hissetmemiştim. Hatta şahsıma duyulan kinin kokusunu 4-5 metre öteden bile alabiliyorum artık. 

Annem her zaman der ki -ki annem her zaman doğru söyler- "sana taş atana sen ekmek at". Bendeniz de bugün aynısını yapayım dedim. Aman allahım. Yapmaz olaydım. Kızın çakmağı ateşlemedi. Çakmak uzattım. "ı-ıh" deyip sigarasını ufo'da yaktı. Düşünebiliyor musunuz? UFO. İçimden bir "Vay amk!" geçirdim. Bu nasıl bir gerizekalılıktır?

Sanırım ben düşündüğüm kadar iyi bir insan değilim ki insanlar bana bunu yapıyor.
Ya da ben iyi bir insanım. İnsanlar gerizekalı amk!

Şimdi tekrar aynı görsel gelsin.


Perşembe, Ocak 01, 2015

Size de aynısı oluyor mu?

Size de aynısı oluyor mu bilmiyorum ama ben bazen kendimi hiç ben gibi hissetmiyorum. Karakter özelliklerimin tam tersinde davranıyorum. Asla yapmam dediğim her şey bi bakıyorum hayatımda rutine binmiş. Ya da beni ben yapan huylarım körelmiş, unutmuşum.

Sanki bambaşka biri doğmuş içimde. Eskisini boğup bir kenara fırlatmış. Ele geçirmiş bedenimi, istediği gibi at koşturuyor şimdi. Ara ara öylesine derinlemesine hissediyorum ki bu duyguyu, korkuyorum. Çünkü bu yeni İpek hiç ben gibi değil.