Cuma, Ocak 28, 2011

hanım koş live on ten legs çıkmış





evet, daha önce de pearl jam'in 20. yılını kutlayan bir post girmiştim lakin bundan bahsetmeden geçmek olmaz. ayın 19'u itibariyle 20. yıl şerefine hazırladıkları live on ten legs satışa çıktı.
içinde gelmiş geçmiş en iyi pj şarkılarından sadece birkaçının canlı performansları bulunuyor.
içerik tam olarak şöyle :
1. arms aloft
2. world wide suicide
3. animal
4. got some
5. state of love and trust
6. i am mine
7. unthought known
8. rearviewmirror
9. the fixer
11. nothing as it seems
12. just breathe
13. jeremy
14. public image
15. spin the black circle
16. porch
17. alive
18. yellow ledbetter

hal böyle olunca en kısa zamanda albümün edinilmesi şart oldu efem. ona göre.
bu postu yazarken dedim ki arkada pj olsun. bi konser videosu açtım. derken bir tane daha. bir tane daha. hayattımda olmayı en çok istediğim pearl jam konserinden hepsi. pink pop 92. lakin lanet olsun ki 2 yaş bu konser için çok küçüktü. ve ben orada olamadım. siz de bir ara bu konserin kayıtlarını izleyin. özellikle once, black, jeremy, alive dikkatle incelenmeli.

mütemadiyen dinleyin.

Pazartesi, Ocak 24, 2011

magic bus



21. yüzyılın getirdikleri arasında kaybolduğumuzu söyleyip duruyoruz hep. herkesin dilinde "kaçmak, gitmek, uzaklaşmak". galiba mutluluk tanımını çok oturtamıyoruz kafamızda. kimine göre gezmek, tozmak, eğlenmek, kimine göre yeni bir çift ayakkabı, kimine göre film izleyip kitap okumak. ama hep yalnızlık istediğimiz. sonsuz özgürlük. sessizlik. en azından çoğu zaman durum bu. etrafımızdaki insanları çok kolay bir köşeye atabiliyoruz bu konuda. amaç mutluluğu bulmak değil mi? her yol mübah.

aslında mutluluğu mutluluk yapan onu gören iki göz değil, dört göz. onu anlatan bir dile karşılık dinleyen bir çift kulak. anlatılamayan mutluluk, sadece bizim olan mutluluk nereye kadar yeter ki? ya da yeter mi?

sanırım Christopher McCandless'ın dediği doğru.

"happiness is only real when shared"

Pazar, Ocak 23, 2011

11'e 10 kala.


biraz önce seyrettim bu filmi. ve bu vakte kadar neden erteledim, neden izlemedim diye lanet getirdim, saç baş yoldum bol bol. yönetmen ve senarist pelin esmer'in ilk uzun metraj filmiymiş kendisi. ve tek kelimeyle harika olmuş. filmin konusu hakkında pek bir şey söylemeyeceğim. lakin genel hatlarıyla; koleksiyonu adına çok şeyden vazgeçmiş tutkulu bir koleksiyonerin hikayesi.

filmi izlerken biriktirmek konusunda kendiminde çok takıntılı bir insan olduğum gerçeğini gördüm. bir koleksiyonum var lakin o da tam koleksiyon sayılmaz ya artık. haftalık bir derginin ilk sayısından itibaren yaklaşık 2 yıllık tüm sayıları. dergi hala basımda ancak bir yerden sonra nedense bıraktım biriktirmeyi. bu nedenle o koleksiyonda tüm değerini kaybetti. küçükken kağıt peçete biriktirirdim. renk renk, desen desen. ama şu an kayıp o da. onun dışında pek çok şeyi daha biriktiririm aslında. okunmuş kitaplar, yazılmış küçük notlar, kullanılmış defterler. ders kitaplarımı bile atamam asla. neden bilmiyorum. aslında biliyorum. biriktirmemin asıl nedeni yıllar sonra onları tekrar elime aldığımda duyduğum heyecan. 1. sınıfta tuttuğum defterler hala babaannemin evinde. arada alıyorum elime. saçma sapan ama bir sürü güzel anı.

biriktirmek, insanı kendiyle yüzleştiren bir his. nerelerden nereye geldiğini gösteren bir film şeridi ya da. yaşadıklarının, yaşananların küçük birer izi. hatırlartıcı. unutturmayıcı.

Cumartesi, Ocak 22, 2011

happy hours !


evet efem. yorucu, yıpratıcı, bitirici, öldürücü
finalleri geride bırakmanın mutluluğuyla yazıyorum bu postu. ve inanması güç ama bu dönem hiiiiiç dersim kalmadı. gizli inek olmuştum zaten bu dönem, ben başarımdan emindim zaten canım. "brava necdet" bana.
gelelim tatilde neler yapsam, neler yapmalıyım kısmına. 3 haftalık tatil maratonumun 1 haftası stajla dolu olacak zaten. üstelik zorunlu değil gönüllü staj. size gizli inek olduğumu söylemiştim, değil mi ? kalan 2 hafta da arkadaşlarla, d. ile geçecek. bol bol film izlenecek, bol bol kitap okunacak, bol bol gezilecek. yalnız bu kadar bol şeylerin yanında başka bir şey daha yapmak istiyorum bol bol. ancak ne istediğime karar veremedim henüz.

tatiller anlamsız bir şekilde enerji veriyor. anlayamıyorum neden böyle olduğumu. tatiller dışında kılını kıpırdatmaya, mutfağa su almaya gitmeye üşenen ben, bir derya baykal, bir emine beder kesiliyorum. yemek yapıyorum, el işi yapıyorum. böyle abidik gubidik bir sürü şey. geçen sene yarıyıl tatilinde etamin işlemiştim sıkıntıdan. kuzulu yastık yapmıştım. şu fotoğraftakini. güzel de olmuştu hani. en azından ben beğenmiştim. bu kez ne yapsam bilemedim. neyse bunun üzerine düşüneceğim bir ara.

bugün buz pateni yaptım hayatımda ilk kez. ve bu zamana kadar yapmamamın ne kadar yerinde bir karar olduğunu gördüm. yeteneksizim. ben kenarlardaki borulara tutunmuş "allaam nolur düşmiyim. rezil olmıyım amin" diye dua ederken bir de baktım benim d. adeta uçuyor. beni şaşırtmasına şaşırdım. biraz durdum. geçti.

iki çizgi diye bir film var. izleyenleriniz olmuştur belki. gülçin santırcıoğlu ve kaan keskin oynuyor. onu izledim biraz önce de. allahım bu nedir? tamam sanat filmi, tamam çiftler için çağımızın vebası iletişimsizlik ama olmuyor bu kadarı yani. durağanlıktan ölecek öykü. 93 dk lık bir film yedi bitirdi beni. neyse daha fazla kötülemeyeyim.

ayrıca o ayakkabıları alsam mı ya?

Pazartesi, Ocak 10, 2011

20.



gezdik. durduk. koştuk. yürüdük. üzüldük. sevindik. okul vardı. aile vardı. aşk istedik. vuslat bekledik. ağladık. hayat vardı sonra. ne başını ne de sonunu yakalayabildiğimiz, tek yapabildiğimizin yürümek olduğu uzun, ince çizgiler vardı. o çizgi üzerinde yürümeye çalışırken düşe kalka, kimse yoktu yanımızda. çizgimize girenler çıkmayı da bildiler. anne vardı. baba vardı. onlar da bırakıp gittiler. müzik vardı sonra. şarkılar heeep çaldı. ve o şarkılar ki biz ne zaman istesek çizgide vardı. sıkılınca gitti. çağırınca döndü. hiç küsmedi. hiç bekletmedi. hiç bırakmadı. hatırlattı. unutturdu. biriktirdi. hiç cevap beklemedi sonra. soru da sormadı zaten. sadece durdu. biz isteyince geldi. sıkılınca gitti. kimisi unutuldu o şarkıların, kimisi hala duyulmayan mırıltılarımızda. kimisi yerde. kimisi gökte. küçüktük. büyüdük. 20 yıl olmuş. şimdi gördük.

Pazar, Ocak 09, 2011

ne?


kimseye etmem şikayet, ağlarım ben halime.
titrerim mücrim gibi baktıkça istibalime.