Pazar, Mart 31, 2013

All work and no play makes jack a dull boy

Hava o kadar güzel ki yapacak bir şey bulmakta zorlanıyorum. Dışarı çıksam her yer mahşer yeri gibi kalabalık ve terli, evde kalıp film izlesem sıkıcı ve kasvetli. ARAFTAYIM. - sonunda bu kelimeyi bir blog yazımda geçirdiğim için mutluyum- 

Aklıma gelmişken;

İnsanların sorumluluklarından kaçmalarını anlayamıyorum. Sinir oluyorum, deliriyorum. Tamam ben de çalışmayı çok seven, hiçbir şeyden üşenmeyen ya da çok mükemmeliyetçi vs. biri değilim. Aksine sülalesi rahatgillerdenim. Ama en azından sorumluluk sahibi olduğuma inanıyorum. 
Bir işin yapılması gerekiyorsa yaparsın. İsteyerek veya istemeyerek ... Eğer bir topluluğun üyesi isen en azından üzerine düşeni yapman gerekir. Bunu anlamak güç olmasa gerek. İşten kaçmak ya da yapman gerekeni başkasının üzerine yıkmak seni akıllı ya da kurnaz yapmaz. Sorumsuz yapar. Ve bu tip insanlar sdfghjklşixcvbnmöç...

Bu konuda daha çok şey söylemek isterdim ama o maruz kaldığım saçma "bana ne yeaeae" tavırları  gözümün önünde belirdikçe daha çok sinirleniyorum. Bu güneşli ve sıcak gün bu kadar siniri hak etmiyor.  


Cumartesi, Mart 23, 2013

Cilalı İbo

Meraba, 

Bir önceki postta bahsettiğim durumdan kurtulmaya başladığımız şu günlerde nasıl bi rahatlama geldi anlatamam. Yeni bir koltuğun sağ köşesine konuşlanıp yazdığım bu satırlar derin ve içten bir mutluluk içeriyor. İhih ^^ Böyle sanki yıllardır evsizmişim de şimdi evim olmuş gibi. Burayı adeta sıcak bir yuvaya dönüştüreceğiz.

Stres dolu günlerden sonra gelen rahatlamayı kutlamak amacıyla napsaz ki ya? diye düşünürken Hayko Cepkin konserini görüp ani bir gaza gelme sonucu kendimizi konser mekanında bulduk. Çok öncelerden beri "tüm şarkılarını bilirim, çok deli hayranıyım" gibi bir durum olmasa dahi oldum olası saygı duyarım Mr. Cepkin'e. Ancak bu seviyeli ilişkimiz kendisinin son albümüyle beraber oldukça laçkalaşmış, samimi bi hale dönüşmüştü. Hasılı karşımıza çıkınca da kaçırmadık. Gittik, gördük, dinledik, eğlendik, beğendik, döndük.  

Haydi görüşürüz. 



Not: Bu post yılışık, pis bir sevgi kokuyo yea :(

Salı, Mart 19, 2013

Ellerim böyle boş, boş mu kalacaktı?

Merhaba,

Öyle bir zamanlar yaşıyorum ki ne nasıl olacak, neyi nasıl yapmalıyım hiç bilmiyorum. 

İstanbul'a taşınırken ev konusunda adeta dört ayak üstüne düşmüş kurulu bir düzene hooop diye tepeden inivermiştim. Her şey çogzeldi. Vapurlar da dahil.

Ta ki geçen haftaya dek...

Çıkan bir kavga sonucu her şey değişti. Ben gelmeden çok önceleri başlayan ve bu zamana dek devam eden hatta zamanla benimde taraf olarak pasifçe katıldığım ev sakinleri arasındaki soğuk savaş geçen hafta yerini çatışmaya bıraktı. Kılıçlar çekildi, gardlar alındı. Tüm düzen alt üst oldu. Hatta gelinen noktada oturacak koltuğumuz -ki koltuklardan biri benim yatağımdı, işin en acı tarafı da bu- bile kalmadı. 3 kişi başka bi ev bakmaya niyet ettik. Gelecek sene kimsenin nerede, hangi koşullarda yaşayacağı belli olmadığından 3 aylık bi süre için o kadar masrafa değer mi diye düşünürken bulduk kendimizi. Bu saatten sonra hiçbir şey olmamış gibi aynı evde nasıl yaşanır, o da başka bir konu. Çözüm düşünmekten, senaryolar üretmekten kafa yarı çaplarımız büyümüş olabilir. 

Hasılı her şey çok muallak, her şey çok salakça

İŞTE O GÖRÜNTÜLER !!!!!11!!1birbirbir