Cumartesi, Aralık 24, 2011

dinle sevgili ülkem

sevgili şirinlerim,
*
şu dünyada erasmus'la ya da başka bir değişim programıyla avrupa'ya giden arkadaştan daha beter bir eziyet yok yemin ederim. Atsan atamazsın satsan satamazsın. Türkiye sınırları içinde süklüm püklüm olan tipler, sınırı aşınca adeta kuduruyor. uçarı, havai bir insan evladına dönüşüyor. özünü bilmesen ekmeksiz yersin yani. her gittiği şehri, ülkeyi 1000 küsur fotoğrafla albümleyip feysbuka koymalar, attığı adımı hatta afedersiniz sıçtığı boku tivitıra yazmalar. bu kadar da görmemişlik olmaz diye düşünüyor insan. ezik bir hal tavır değil de, nedir bu? ne bu, bu kadar yani?
*
neyse. hadi küçük şirinlerim, en iyisi biz yine kitap okuyup şirinleyelim.
*
*
not : ben bugün neden bu kadar sinirliyim, şirin baba?

1500

özgüveni 1500 olan insanlar görünce ve o insanlarla muhattap olunca deliriyorum artık. katlanamıyorum. esasen öyle çok çabuk parlayan biri değilim, hiçbir zaman da öyle biri olmadım lakin sinirlenince de haddinden fazla tepki veriyorum. tutamıyorum kendimi.
*
son zamanlarda o kadar çok var ki bunlardan çevremde. sürekli bi kendini beğenmeler, her şeyi ben bilirimler, benim her yaptığı, girdiğim her ortam mükemmeller. hasılı mal mal hareketler. halbuki durup bi bakıyorsun, böyle bir şey de yok yani. hiçbir artısı yok senden ve diğer tüm insanlardan. tabi burdan "artısı olanlar ukalalığın dibine vurabilir" dediğim anlaşılmasın. neyse. hal böyle olunca bu insanlar kime neyi yedirmeye çalışıyorlar diye düşünmeden edemiyorum. hele böyle herkes onları pohpohlamalı sanıyorlar ya ölüyorum. bozunca ben kötü oluyorum. daha doğrusu kendimi kötü hissediyorum. bir de böyle insanlar kariyer sahibi olup bir yerlere geliyorlar ya diyorum "kızım perse bu mallar bile bi halt olmuş ya korkma, senin de şansına çıkar bir şeyler".
*
benim gibi munis bir insanı bile dinden imandan çıkartıyorlar ya daha da bir şey demem.
*
ayrıca bence özgüven budur. yirim ben onu.
*

Çarşamba, Aralık 21, 2011

terkedildim.

merhaba,
*
bi bilogır için izleyici sayısının azalması kadar kötü bir şey yok sanırım. öyle bir şey ki insan kendini terkedilmiş hissediyor. ve hep terkedilecekmiş gibi. resmen içerliyorum durumu. hani kimileri diyor ya "banane ya kimse okumasın isterse" felan. külliyen yalan! öyle diyenlere "git o zaman günlüğüne yaz. ne diye kendini sanal dünyada gözler önüne seriyorsun?" diyorum. mal mal bakıyorlar yüzüme. buraya bir şeyler yazıyorsak paylaşmak için. birileri bizi anlasın, dinlesin diye.
*
yani demem o ki üzülüyorum birileri beni okumaktan vazgeçince. diyorum acaba saçmaladım mı yoksa gereksiz bir şeyler mi yazdım ya da çok sık yazmadığım için mi? böyle oturup düşünüyorum. kendimi kötü hissediyorum. biraz önce de söylediğim gibi "terkedilmiş".
*
başka bir şeyler yazacaktım ama canım sıkıldı. gidip biraz daha kederlenmeliyim.
hoşçakalın.
beni bırakmayın.
**

Cuma, Aralık 16, 2011

portakal


vize sonuçlarımın tam anlamıyla bok gibi gelmesine rağmen güzel şeyler de olmuyor değil. mesela ales açıklandı ve tatmin olduğum gibi puan aldım. ve doğru düzgün hiç çalışmamama rağmen bu sonucun gelmesi beni ve ilgili bi'çok kişiyi mutlu etti. idefix'ten güzel güzel kitaplar aldım. kargo bekliyorum. 10 yıl tecrübeli mühendis arayan firmalara iş başvurusunda bulunuyorum. kimisi cevap atıyor "ileriki yıllarda görüşelim" diye.
...
böyle de mutlu oluyorum yani.
yehhu.

Cuma, Aralık 09, 2011

Çarşamba, Aralık 07, 2011

iyi sil! iyi sil!

bigün yine bulaşıkları yıkıyoruz
...

Pazartesi, Aralık 05, 2011

iş varsa ben gideyim

kendimi boşlukta hissediyorum. havada asılı kalmış gibiyim. iş yok, güç yok. uzun ve yorucu bi dönemin ardından böyle hissediyor olmamdan şikayetçi olduğumu düşünmeyin sakın. aksine bazen - ki aslında her zaman - o kadar hafiflemiş hissediyorum ki kendimi. kafa rahat yani. bense laçka.
**
uzun vadede bakarsak olaya yine de halihazırda yapmam gereken pek çok şey var ama. hiç biri "yarına" ya da "haftaya" değil. hal böyle olunca vicdanım rahat. aslında bazen istiyorum ki ben de şu tez canlı insanlardan olayım. elim, ayağım boş durmasın. onu da yapayım, bunu da halledeyim ama yok yani. içimden gelmiyor. bunun yaratılışımdan kaynaklandığını düşünüyorum. durumu kabullendim.
**
2010 yazında okulda staj yapıyordum. ve inanın hayatımda geçirdiğim en kötü dönemlerdi. orada bulunmamak için öl deseler ölebilirdim. o derece nefret ediyordum stajda yapılan işlerden. ki normalde "boş boş oturmak" olarak tanımlanan staj, okulda yapıldığında hiç de öyle olmuyor. stajyer değil, köle olarak görülüyorsunuz. gıda mühendisliği okuyan bi insana çürük domates ayıklatmak, bidonda şişe yıkatmak, yerleri temizletmek bana daha fazlasını anlatmıyor zira. neyse. nerde kalmıştık? heh. hal böyle olunca ben de olabildiğince angarya işlerden kaçmaya başlamıştım ki yapılan tüm işleri angarya olarak gördüğümden genel olarak işletmeden kaçmaya, olabildiğince az efor sarfettiğim işleri yapmaya başlamıştım. o zamanlar sıcak yaz günlerinde olduğumuzdan, elime bir hortum alıp, "şişe yıkıyorum ben yea" modunda bütün gün suyla oynuyordum. rahatlamıştım biraz olsun. günler sonra işletmenin duvarında bir yazı farkettim. aynen şöyle;
"başarılı insan, sorunlara çözüm bulur. başarısız insan, çözümler de hep sorun arar.
başarılı insan, işine yardım edeyim der. başarısız insan, bu benim işim değil der.
başarılı insan, işi söylemeden yapar. başarısız insan, iş varsa ben gideyim der.
başarılı insan, zor ama imkânsız değil der. başarısız insan, mümkün değil der.
başarılı insanın, her zaman bir programı vardır. başarısız insanın, ise mazereti vardır.
başarılı insan, çözümün bir parçasıdır. başarısız insan, sorunun bir parçasıdır.
başarı ulaşılacak son durak değil, bitmeyen bir yolculuktur."
**
o zamanlar bu yazıyla acayip dalga geçmiştik. hatta kankeytamla beraber beni anlatan en iyi sözün "iş varsa ben gideyim" olacağına karar vermiştik. şimdi ise farkediyorum ki hakikaten bu yazıdaki başarısız insan profili benim ya. benim yani. ne kadar acı.
**
bugün sınıfta sudanlılardan bahseden bi arkadaşım sudanlıların çok tembel olduklarını söyledi hatta hikaye o ki; bir sudanlı güneşten kaçmak için bir ağacın altına saklandığında güneş, geliş açısını değiştirse bile sudanlı kalkıp yerini değiştirmezmiş. bi an için "yoksa sudanlı olmayayım" diye aklımdan geçmedi değil. zira benim için mutsuzluk tanımı aşağıdaki fotoğrafın ta kendisi ise bu zor bir şey değil kankuşlar.
**
**
hasılı böyleyim ben. istemezdim ama lanet olsun ki böyleyim. anne-baba, beni böyle kabul edin. yok "kabul etmeyiz" derseniz sudan'a gidip yeni bir çift anne-baba ayarliciim. ama ben kalkıp gitmeye üşenirim şimdi. eve sipariş ederiz yea.

Cuma, Aralık 02, 2011

hani bitmişken ...

vizelerden önce
**
**
vizelerden sonra
**