Çarşamba, Aralık 31, 2014

Çekirdek

Merhaba,


2014 bitiyor birkaç saat sonra. Yani? Yanisi yok. Zira nedense bu sene içimde yeni yıl sevincine benzer herhangi bi'şey yok. İstanbul'a gideyim dedim. Bu havada zor. Seferler iptal. 1 gün için de maceraya gerek yok. 


2014 güzel bir yıldı aslında. Çok güzel başladı her şeyden önce. 2014'ün ilk saatlerinde gülmekten yaşlar geliyordu gözlerimden. Ki bu güzel bi'şey. Sonra Türkiye'ye gelince de işler güzel gitti. İşe başladım. Ç. geldi.  Ve Ç. çoğu şeyi güzelleştirdi. 

Neyse işte 2014 sonlarına doğru sıkmaya başlamıştı. Artık 2015 olması gerekiyordu. Ki oluyor. 

Sanırım bu kadar anlamsız bir post yazmamıştım daha önce.

Where is my christmas spirit ?
Hadi iyi seneler. 


Çarşamba, Aralık 17, 2014

Yazacak.

Fark ettim ki çok yazasım gelmiş. 
Çok şey birikti.
Ne birikti?
Unuttum bile. 

Eskiden her gün istisnasız blog sayfamı hiç değilse bir kez açar bakardım. Takip ettiğim güzel bloglar vardı. Okurdum. Bazen yazardım. Sonra zaman yetmemeye başladı. Önce yazmayı bıraktım. Yazmayı bırakınca sanki ben yazmayınca kimse yazmıyormuş gibi bir hisse kapıldım. Okuyasım gelmedi. Halbuki benim olmadığım yerlerde bir şeyler oluyordu ve insanlar bunları yazıyorlardı. Bilemedim.  Sonra okuduklarım da yazmamaya başladı.Ya da ben kaçırdım. Neyse işte geç kaldım. 

Şimdi çok yazasım var. Çünkü biraz olsun zamanım var. Zira Ç. ve tüm diğer güzel kimseler buralarda olmadığı için yalnız ve çok zamanlıyım. Onlar olunca ördeklerime ihanet ediyorum. Ve itiraf etmek gerekirse hiç de vicdan azabı duymuyorum. Söz uçar yazı kalır derler ama o malum sözlerin uçuştuğu hava bana daha güzel geliyor. Soluyunca kendime geliyorum yoksa soluyorum. 

Ama yazmak da güzel. 

- Böyle deyip yine 3 ay yazmayacak- 

Pazartesi, Aralık 15, 2014

Yöneticinin El Kitabı

Merhaba sevgili okur, merhaba;

Birazdan okuyacağınız yazı iş hayatında fark edilmenizi sağlayacak ve kariyer basamaklarını üçer beşer tırmanmanız konusunda fayda sağlayacak bilgiler içermektedir. 

1. Hızlı adımlarla yürüyün. 

İş yerinde daima hızlı ve seri adımlarla yürüyün. Zaten bunu zoraki olarak çokça yapacaksınız. Ancak aceleniz olmasa da aceleniz varmış gibi davranmaktan zinhar vazgeçmeyin. Hani böyle sanki zamanla yarışıyormuşsunuz, yetiştirmeniz gereken milyonlarca işiniz varmış da o hepsini aynı yapmaya çalışıyormuşsunuz gibi davranın. Yapmanız gereken her şeyi eksiksiz yapmış işlerinizi tamamlamış olabilirsiniz. Ancak unutmayın ki bu durum sizden başka kimsenin umurunda değil. O nedenle hızlı ve seri adımlara ara vermeden devam edin.

2. Akıllı telefonunuz son model olsun. 

Her daim maillerinizi kontrol ettiğinizi, tüm teknolojik gelişmeleri yakından takip ettiğinizi gösteren ince bir detaydır bu. Asla atlamayın.

3. Hararetli telefon konuşmaları yapın.

İş ile ilgili tüm telefon görüşmelerinizi akıllı telefonunuzla sizi herkesin görebileceği şekilde, yüksek sesle ve seri adımlar atarken yapın. Bu hareket sizin "iş bitirici" olduğunuz imajı çizecektir.
 
4. Kötü espirilere gülün. 

Yöneticileriniz yaptığı espirilere mutlaka gülün. Kötü olsa da gülün. İçinizden "ne diyo bu gerizekalı amk?" diye düşünseniz de gülün. Arayı sıcak tutmaya yarayacaktır. 

5. Hatalarınız kabul etmeyin. 

Oldukça önemli olan iş bu kural her türlü hata için geçerlidir. Asla "evet hata yaptım" demeyin. İyi bir yönetici olmak istiyorsanız boku mutlaka başkalarına atın. Ha çok zorda kalırsanız muhteşem kurtarıcı bir cümle var. "Sistem kaynaklı bir hata olmuş". 

6. "Kilit adam" imajı çizin.

Hiç kimse sormasa bile sık sık yaptığınız işin ne kadar zor ve önemli olduğundan bahsedin. Siz olmasanız kapıya kilidi vurup gitmek zorunda kalacaklarmış gibi bir imaj çizin. Bunu mütemadiyen tekrarlayın. bol bol yaptığınız işlerden bahsedin. Her ne kadar patronunuz zaten size o işi yapmanız için para veriyor olsa bile siz sanki çalışmayı, firmayı çok sevdiğinizden o işi yapıyormuşsunuz gibi lanse edin. Unutmayın siz olmasanız o işletme BATAR. 

7. Taşore edin.

Mümkün mertebe her işinizi birilerine taşore edin ki sorumluluk siz de kalmasın. Bir hata olduğunda ağzına sıçılacak biri her daim etrafınızda bulunsun. 

8. Agresif olun

Son ve altın kural agresif olmaktır. İş hayatı agresifliği seviyor arkadaşlar. Çok uzun olmayan tecrübem sonucu bu kanıya artık kesin olarak varmış bulunuyorum. Agresif olun. Sürekli olmasa da olabildiğince çatık kaşlarla etrafta gezinin. İnsanlara fırça atmak neden için aramayın. Nedensiz atıverin. 

Not: Kısaca iyi bir kariyer için az iş yapıp çok iş yapıyormuş gibi görünün. Kötü yönetici olun.
 
Not 2: Ya da hepsini boşverin İNSAN olun.



Pazar, Aralık 14, 2014

Koş !

O bana bir ruhum olduğunu öğretmişti ve ben de onun şimdiye kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değillerdi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. 

Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu. Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için her şeyi çiğneyerek birbirine koşuyordu.

Perşembe, Ekim 16, 2014

İş Dünyası / Rule 1 - Ona küçük ve sinsi oyunlar oynayın !

Meraba,

İş hayatından nefret etmeye başlamam yakındır. Şimdilik nötrüm. Ama ego savaşlarından ve iki arada kalmaktan ciddi anlamda sıkılmaya başladım. Üstelik bu egoların sahipleri aslında 3 kuruş etmeyecek tipler bakınca. Yani hal böyleyken bu kadar egoya sahip olmaları insanı daha da sinirlendiriyor. Gerçi nasıldı o ? Cehalet, mutluluktur. Bu adamlar ki cahil ve bir o kadar mutlular. 

Tüm bu kılıç kuşanmış egoların arasında ne kadar dayanabilirim bilmiyorum. Tarzım olmayan insanlara bu tarz benim değil diyemiyorum. Küçük beyinlerinde kurdukları küçük oyunlarla "En iyi benim!" diyebileceklerine inandıkları için çok üzülüyorum. Bu oyunların içine beni de dahil ettikleri için hem onlar adına hem de kendi adıma üzülüyor ve geriliyorum. Ve ben gerilince işler hiç bir zaman daha iyiye gitmez!  

Ben de insanım da!

Hoşça kalın. 




Perşembe, Ağustos 21, 2014

Zamanın Ruhu

Günaydın, günaydın. 

Şu an saat 08:35. Pek çok şanslı insan hala yumuşak yataklarında uyuyor ve bunu bilmek bana acı veriyor. UYANIN! Bence yani.

Günlerin bu kadar hızlı geçmesine gerçekten inanamıyorum. Ağustos 21 olmuş. Bana kalsa hala Mayıs falan olmalıydı. Neyse, bu konuda düşünüp düşünüp çıldırmaktan başka bi'şey gelmiyor elimden.

Yarının Cuma olması oldukça güzel. Yarın İstanbul'a gidiyor olmam da ayrı güzel. ihih ^^ İstanbul'u ve İstanbul'da olmayı gerçekten özlüyorum. Rennes'i ve Rennes'de olmayı da özlüyorum. Sanırım şu an içinde bulunduğum şehri ve bu şehirde olmak dışında her şeyi özlüyorum. 

Mesela şimdi Ç.'yi de özledim.  

*Ben şuraya 3 satır yazı yazana kadar 10:19 olmuş. Biri zamanı durdursun lütfen. 

 

Perşembe, Temmuz 24, 2014

Melaba,

Ben baya mutluyum da bilin istedim. ihih ^^

Perşembe, Haziran 12, 2014

mükem-

Şimdi şöyle ki her insan hata yapabilir. Fakat lakin ki öyle değildir. 

İşim konusunda hata yapmak istemiyorum. Evet, belki hata yaparak öğreneceğim hata yapmamayı. Ama olsun işte. Ben hata yapmak istemiyorum. Sanırım her geçen gün ben daha çok başak burcu oluyorum.  

Yazık bana bee. 

Çarşamba, Haziran 04, 2014

To Do

Mütemadiyen to do listeme bi'şeyler ekliyorum. Ama sonuç yok. Bu aralar yine çok İpek'im. 


Cuma, Mayıs 16, 2014

Kara Elmas Tabut Olmuş

Merhaba,

Bugün Ördekler'in doğum günü. 4 yaşına bastı keratalar. Tabi böyle bir zamanda doğumgünü kutlamaya mecalimiz yok. Ne onların ne de benim. Sadece bilin istedim. 

Zaten yeterince moralim bozukken ilk yazdığım postlara bakarken farkettiğim şeyle daha da beter oldum. Blogu açtıktan 5 gün sonra o dönem yaşanan 30 madencinin hayatını kaybettiği maden kazası ile ilgili bi'şeyler karalamışım. 4 yıl önce 30 can yitip gitmişken 4 yıl sonra bugün 284 canı kaybettik. Hoş 284 diyoruz da doğruluğu da tartışılır hani. Her geçen gün bir adım ilerlemek yerine binlerce adım geri atıyoruz. Düşündükçe boğazımda bi'şeyler düğümleniyor. Nefesim kesiliyor. Ölüyorum. 

Birileri "Madencinin kaderidir ölüm". Ölmek bir mesleğin kaderi olabilir mi diye düşünüyorum. Bu topraklar da oluyor. Kaza da ölmese daha sonra çıkıyor vurduğu her kazmanın acısı. Dedem gençken madencilik yapmış birkaç sene. Sadece birkaç sene. Başına hiç iş kazası gelmemiş ama ölüm nedeni tüberküloz. Yani verem. Bugün halen yaşayan ve geçimini madencilikle sağlayan diğer işçilerin sonu ne olacak? 

Ne olur artık olmasın. Ne olur olmasın. Ne olur. 
Ben dayanamıyorum. Onlar nasıl dayansın?


Cuma, Nisan 04, 2014

Evrak Kayıt

Merhaba,

Yapmam gereken milyonlarca iş varken ofise saklanmış şekilde size bu postu hazırlıyorum sevgili okurlarım. Öncelikle bunu bilin ve beni sevin. 

Bu aralar bahar depresyonu mu desem yoksa kronik depresyon belirtisi mi desem bilemediğim saçma salak bir halet-i ruhiye içindeyim. Kendimi yorgun ve yetersiz hissediyorum. ya çok mutlu oluyorum ya çok mutsuz. Ve işin garibi bu durum herhangi bir olaya göre değişmiyor. Durup dururken birden oluveriyor. Şaşırıyorum. Ama çaresini bulamıyorum. 

Hayatımdaki kimseye yeterince vakit ayıramıyorum. Ailemle oturup adam gibi muhabbet etmeyeli ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum bile. Arkadaşlarım var sonra. Mesela Tuburuk nişanlanıyor. Halin nicedir demek için bile arayamıyorum. 10 parçaya falan bölünsem ne güzel olur. 

Kendi adıma da o kadar hiçbir şey yapmıyorum ki her gece bunun için kendimi suçluyorum. Yetişemiyorum sanki hiçbir şeye. Her gün İŞTEN ÇIKINCA HEMEN EVE GİDECEĞİM VE KİTAP OKUYUP SANATLI FİLMLER İZLEYECEĞİM diye kendime söz veriyorum fakat lakin ki asla işten çıkınca eve gidemiyorum. Eve vardığımda ise bunları yapabilecek ne takatim ne de zamanım oluyor. Yatağıma yapışıveriyorum. 

Esasen bu küçük ve şirin isteklerim dışında yapmam gereken daha zaruri işlemler var ama onlar zaruri oldukları için direkt es geçiyorum. Mesela tez. Şu blogda neredeyse son 10 aydır TEZ! TEZ! diye yırtınıyorum ama kendisi için henüz tek bir adım atmadım. Atasım da gelmiyoergjksog. Evet, bu konuyu es geçelim. 

Bu arada Coursera'dan ders almaya başladım. 

"Developing Innovative Ideas for New Companies" 
Bir ders adının bu kadar kuul ve kapitalistçe olmasına insan gerçekten hayret ediyor. 6 Nisan'a kadar 2 haftalık ders izlemem ve quizlere katılmam gerek. Şimdilik yapabilitem konusunda inancım yüksek. Yani yüksek gibi. Kısmet. 

Fransızca konusunda da yaptığım tek şey metroda seyahat ederken Duolingo'da takılmak. Bu da demektir ki nerden baksanız haftada 4-5 gün 10'ar dakika Fransızca çalışıyorum. 

Yani nerden baksam tutarsızlık, nerden baksam ahmakça.

P.S. BU AKŞAM İŞTEN ÇIKINCA HEMEN EVE GİDECEĞİM VE KİTAP OKUYUP SANATLI FİLMLER İZLEYECEĞİM ^^

P.S.2. Hayır, 5 dakika kadar önce başka bir plan çıktı -__-


 

Pazartesi, Mart 24, 2014

İnek Obası

Ne zaman ki bi'şeyler yolunda gitse, ne zaman ki "oh be" desem her şey yeniden karışıveriyor. Mesela saçma sapan bir telefon beynimi alt üst etmeye yetiyor. Kördüğüm olmamak için kendimi tutuyorum. Sinirleniyorum. Çok hem de. Çünkü insanların bu kadar bencilce davranmasını kaldıramıyorum. Öyle bi'şey ki herkes herkesin hayatına istediği zaman dahil olup istediği zaman o hayattan çıkabilme yetisini kendinde buluyor. Nasıl bi'şey bu? Nasıl bir özgüven? 

Belirtmek isterim ki öyle bi dünya yok.    


Böyle arkadaşlar için temsili fotoğrafımız da bu olsun. * 

     

Çarşamba, Mart 19, 2014

Merhaba sevgili okurlar, merhaba. 

İş yeri demek ego savaşlarına ev sahipliği yapan arena demekmiş. Bugünlerde bunu öğreniyorum. Herhangi bir konu hakkında yeti sahibi olmayı bırakın idrak kabiliyeti bile olmayan buna rağmen durmadan her şeyi ne kadar iyi bildiğini anlatan insanlarla iş yapmaya çalışmak bir insanın başına gelebilecek en beter durum olsa gerek. Bunu tecrübe etmek bi yandan sinirlerimi gererken bi yandan da her gün özgüvenimi arttırıyor aslında. Zira yapılan mallıkları gördükçe insan haline şükrediyor. 

Cemil Meriç, Bu Ülke'de "tecrübe, bayağılığa alışmak ve bayağılaşmak" diyordu. Benim alışmaya pek niyetim yok.

Saygılarımla.
İyi çalışmalrdfasgfers.  Ay pardon, hadi görüşenzi. 



* Bu da burda dursun da unutmayalım. 

Pazar, Mart 16, 2014

Ölmek ne garip şey anne.


Eskiden uçurtmalar vuruluyordu, şimdi çocuklar vuruluyor. 

Öyle şeyler oluyor ki idrak edemiyor insan. Etmek de istemiyor ya, neyse işte.  Mesela 14 yaşında bir çocuk ölüyor. Üzülüyorsun. Biri çıkıp "ama o polise taş attı" diyor, bir başkası "ama o hem kürttü hem alevi" diyor. Sonra başka biri giriyor devreye "tamam üzülüyorsun ama polisler de şehit oluyor" diyor. "Ben ölen, öldürülen her insan için üzülüyorum" diyorsun "ama öyle herkese üzülemezsin, tarafını seç" diye cevap veriyorlar. Hep ama'lar çalınıyor kulaklarıma. Durmadan. Ben mi çok kırılganım yoksa insanlar gün geçtikçe zalimleşiyor mu diye düşünüyor insan. Cevap yok.  14 yaşında bir çocuk ölüyor ve insanlar ama diyor. Birileri bir yerlerde seçim propagandalarına devam ediyor, birileri yedikleri yemeklerin fotoğraflarını instagram'da paylaşıyor, birileri değil gözlerini açmak kulaklarını dahi tıkıyor olan bitene. Ve Berkin ölüyor. Mesela o hiç üniversitede eve mi çıksam yurtta mı kalsam diye düşünemeyecek ya da kalbi sevdiği kızı göreceği için hızla çarpamayacak. Yeni basılacak kitapları okuyamayacak, vizyondaki yeni filmleri izleyemeyecek. Baba olamayacak örneğin. Çocukları eve geç kalırsa endişelenemeyecek onlar için. Dede olamayacak. Annesinin, babasının ihtiyarladığını göremeyecek hiç. Birileri ama demeye devam edecek onun için. Birileri unutacak. Her geçen yıl daha az kişi hatırlayacak onu. Geçen sürede belki başka çocuklar ölecek. Yine ama'lar yükselecek ağızlardan. Yine insanlar, çocukları yaftalayacak. Suçlayacak.  Ben yine idrak edemeyeceğim. Etmek de istemeyeceğim. 

Ama Berkin Elvan ölümsüzdür.

Cuma, Mart 14, 2014

au revoir

Naber?

Çok uzun zamandır görüşemiyoruz, farkındayım. Ama öyle hızlı değişiyor ki her şey yakalayamıyorum ipin ucunu. Yaptıklarımı daha idrak bile edemeden bambaşka yerlerde bambaşka şeyler yaparken buluyorum kendimi. 

Son postumu 29 Aralık'ta yazmışım. Neredeyse 3 ay olacak. Hala burada olduğunuzu bilmek güzel. Ben olsam kendimi çoktan terk etmiştim mesela. Çünkü vefa benim için sadece İstanbul'da bir semt adı. Öhöm.  

Kısaca dünden bugüne neler oldu dersek; 
3 Ocak'ta Türkiye'ye döndüm. Öyle yılbaşı gecelerine pek anlam yükleyen, eğlenmek zorundaymış gibi hisseden tiplerden hiç olamadım ama hayatımın en eğlenceli yılbaşı gecesini geçirdim. Şüphesiz ki bu yaptığım cezasız kalmamalıydı. O kadar eğlendikten sonra mütemadiyen gergin olduğum ve sonunda sinir krizi geçirdiğim 2 koca gün beni karşıladı. Evi boşaltmak, depozitoyu almak tam bir işkenceye dönüştü. Ev sahibimiz olacak sürtük saçma sapan nedenlerden ötürü depozitodan 100 euro kesti. Kadının tek kelime İngilizce bilmemesine karşılık olarak bizim de tek kelime Fransızca bilmememiz olayları daha da komplike bi hale soktu. Sadece fazladan tek bir gece evde kalmamıza müsaade etmediği için 2 Ocak gecesi hostelde süründük. Akabinde devasa bavullarla Rennes'den Paris'e, Paris'ten İstanbul'a, İstanbul'dan Bursa'ya yolculuk başladı. Bursa'da odama girdiğimde "lan acaba gerçekten gelebildim mi?" diye bi sordum kendime. Ki gelebilmiştim ^^ Ve bu çok güzel bi duyguydu. 

İlk 1 hafta üzerimde bir mallıkla dolaştım etrafta. Bir yandan güzeldi dönmek bir yandan kötü. Güzeldi çünkü sevdiğim herkese kavuşmuştum. Kötüydü çünkü oraya alışmıştım. Neyse, Fransa defteri şimdilik bu şekilde kapanmış oldu. Bir gün tekrar bu defteri açacağımı biliyorum ama. 

Tüm bunların akabinde uzay boşluğuna düştüm. Pek çok yapılması gereken şey beni bekliyordu aslında. Yazmam gereken bir yüksek lisans tezi, okumam gereken bir sürü kitap, izlemem gereken bir sürü film ve bulmam gereken bir iş vardı. Yaklaşık bir ay kadar bir yandan bunları düşünürken bir yandan da  panpalarımla türlü aktivelerde bulunduk. Daha doğrusu her akşam aynı kafeye gidip oturduk. Trival Pursuit oynadık. Hala da bunu yapıyoruz gerçi ama bu güzel. Seviyorum.

İstanbul'a gittim arada. Özlemişim. Gerçekten. Daha da gitmek zorundayım ama zorunluluk hissi İstanbul fikrini bile güzel gösteremiyor. Bu da böyle bilinsin. 

Günler böyle geçerken 18 Şubat'ta hiç düşünmediğim bi yerde işe başladım. Şimdilik iyi de gidiyor. Halimden memnunum.

Tüm bunlardan başka çok şeyler oldu ama onlar hakkında da başka zaman hasbihal ederiz artık. 

Fes başıma, başım duvara. 
Hoşça kalın.