Cuma, Haziran 18, 2010

utanç !


bugün önümden -belki de hayatımdan- yaşlı bi teyze geçti. 80'i çoktan devirmiş gibi bi görüntüsü vardı. bilmiyorum belki de daha gençtir. gerçi yaş demek bir nevi tecrübe değil mi? belli ki teyze bir asırlık tecrübeyle dolup taşıyordu. yaşının bir önemi yok. yüzündeki her çizgi yakıyordu insanın yüreğini. delip geçiyordu işte dokunduğu yeri. her çizgi bir acının mezarı. ve o kadar çok mezar vardı ki yüzünde.


gözleri nemliydi biraz, sırtı kambur, terliklerinin yanları açılmış, yeleğinin rengi solmuş, örtüsü yıpranmış. bir elinde bir sepet. içinde neler vardı tam hatırlayamıyorum şimdi. gözümün önüne gelmiyor. yara bandı mıydı, kağıt mendil miydi karar veremiyorum. diğer elinde ise kızı vardı. 40 yaşlarında muhtemelen. gerçi yaşın önemi yoktu değil mi? kızı özürlüydü yaşlı teyzenin. bedensel değil zihinsel bi engeli vardı. annesinin eline sıkıca yapışmış. belli ki birbirlerinden başka kimseleri yok. yaşlı teyzenin bir elinde sepeti, bir elinde kızı. ve dudaklarında net olarak anlaşılamayan iki hece. "buyrun".


10 saniyeden fazla sürmedi onların gözümün önünden geçip gitmesi. "buyrun" dediler. ve ben buyurmadım. neden? çünkü çok daha önemli bir işim vardı, cüzdanımdaki para çok kıymetliydi çünkü. birazdan arkadaşımla buluşucaktım. bir yerlerde oturup bir şeyler içecek, ve hayatın bizim için ne kadar zor olduğunu falan konuşacaktık. dert yanacaktık birbirimize ve ben buyurmadım. üstüme başıma harcayacağım, karnımı doğru düzgün doyurmayacak birkaç abur cubura vereceğim o kıymetli paralarımı onlardan sakladım. bir de utanmadan gözlerimin önünden geçtikleri o 10 saniye içinde vicdanımı rahatlatmaya çalıştım. "mutlaka biraz olsun paraları vardır. mutlaka evleri vardır, karınlarını doyurabiliyorlardır. hem benim de çok param yok ki" ama o an giydiğim ayakkabılarım nike, pantolonum levi's. "evet evet ben kendi ihtiyaçlarımı zor karşılıyorum" vicdanımı susturmaya çalıştığım o 10 saniye sonunda -ki baktım olmuyor, susmuyor- başımı çevirdim arkaya. gözlerimle aradım onları. ama yoktular. benim gibi bencil ötesi birinin keyfini bekleyecek halleri yoktu elbette. arkalarından gidip gitmemek konusunda bile düşündüm, inanabiliyor musunuz? koşmadım hemen arkalarından. vicdanımı oyaladım belki de. "gitsem de bulamam ki şimdi ben onları." yaklaşık 1 dakika sonra arkadaşım geldi. ona hiç bahsetmedim bu konudan. utandım sanırım bilmiyorum işte. beraber iğrenç hayatlarımızı eleştirdik, bir şeyler tıkındık ve evlerimize geri döndük.


kapıyı açıp evime girdim. koridordaki aynada kendimi gördüm. yansımamla göz göze geldiğim o vakit sanki arkamda yaşlı teyze ve kızı belirdi. hatırladım yaptığımı. kendimden utanarak dakikalarca ağladım aynanın karşısında. "bir kere daha karşılaşsak allahım, tek bir daha. bu kez 1 saniye bile düşünmeyeceğim kendimi. sadece bir kere daha göster onları bana allahım"


evet, ben onlara yardım etmedim. evet, yere düşse belki de eğilip almayacağım kıymetli 1 liramı onlara vermedim. evet, ben buyurmadım. evet, çok utanıyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

naber?